Bütünleşme Teorileri 101: İşlevselcilik
20.11.24
Yazan:
Tugay Karayel
Devletler arası bütünleşme konusu mevzubahis olduğunda, neo-işlevselci (neo-fonksiyonalist) ya da bir nevi onun dayanağı olarak sayılabilecek işlevselci (fonksiyonalist) teorilerden bahsetmemek mümkün değildir. Her iki teorinin de esasen vurguladığı nokta, isimlerinden de anlaşılabileceği üzere işlevselliktir (Özdemir, 2019: s. 61).

İşlevselcilik
Federalizmin aksine işlevselcilikte ülkelerin egemenliklerinden feragat etmelerinden ziyade, ortak hedefler uğruna işlev odaklı birliktelikler yoluyla bölgesel nitelikte bir entegrasyondan ziyade evrensel bir entegrasyonun oluşturulması desteklemektedir (Aygün, 2014: s. 9; Özdemir, 2019: s. 62).
İşlevselcilikte bütünleşecek devletler arasındaki ortak çıkarlar veya ihtiyaçların ortaya çıkarılması, hatta gerekirse yaratılması oldukça önemlidir. Tıpkı federalizm gibi işlevselcilik teorisinin kurucuları da ulus devlet kavramına karşı çıkarlar. Zira onlara göre insanların ihtiyaçlarının tamamını yalnızca bir ulus devletin sınırları içerisinde karşılamaları mümkün değildir. Aksine insanların sınırlar aşan sorun ya da istekleri bulunabilir. Ancak söz konusu sorun ya da istekleri karşılamak için oluşturulması gereken üst bir federal yapı değil, fakat farklı işlevlerde uzmanlaşacak yönetimlerdir. Belirli işlevler üstlenmek için meydana getirilen yapılar zamanla toplumun gözünde meşruiyetini kendiliğinden kazanacak ve nihayetinde bütünleşmeyi ivmelendirecek, çatışmaları bitirecektir (Mammadov, 2019: s. 35-36).
Birinci Cihan Harbi sonrası özellikle artan idealist uluslararası örgütlenmeci eğilimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan işlevselcilik teorisinin fikir babalarından en önemlisi David Mitrany olarak görülmekte, kendisinin kaleme aldığı A Working Peace System isimli kitap ise Avrupa’da yeniden barış ortamına kavuşabilmek için gereken uluslararası işbirliğini teşvik eden bir üslupla yazılıp, işlevselcilik konusunda bir temel kitap özelliği ifa etmiştir. Karşılıklı bağımlılığın giderek arttığı bir dönemde işbirliğini kaçınılmaz olarak gören Mitrany, uluslararası örgütlerin yeni kurulacak sistemde daha faydalı olacağını düşünmekle birlikte, söz konusu sistemlerin federal bir bütünleşmeye sahip olması gerekliliğini reddetmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın yedi yıl sonrasında, bugünkü Avrupa Birliği’nin atası olarak kurulan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, özellikle Almanya ve Fransa arasındaki doğal kaynak çatışmalarına bir çözüm getirmesi bakımından işlevselciliğin erken ve iyi bir örneği olarak görülebilir (Soyaltin-Colella, 2015: s. 10).
İşlevselciliğe göre federalizmdeki anayasal çerçevede güçleri dağıtma prensibi teknik ve ekonomik problemleri giderme noktasında yetersiz ve hatta problematiktir. Zira Mitrany’ye göre şartlar ve ihtiyaçlar statik değil, ama aksine sürekli bir değişim halindedir. Fakat anayasal bir düzlemde oluşturulan merkezi ve yerel yönetimler arasındaki güç paylaşımının katılığı nedeniyle söz konusu değişen ihtiyaç ve şartları karşılayabilmek mümkün olmayacaktır. Öyle ki Mitrany anayasayı “dev ve paslı” bir kapı olarak metaforlaştırıp, gündelik ihtiyaçlara yönelik her politika değişiminin anayasa ihlali olarak görülebilme ihtimali nedeniyle hayata geçirilmesinde güçlük çekileceğini vurgular (Mercan, 2011: s. 70; Özdemir, 2019: s. 64).
Mitrany’nin her işin ehline verilmesini gerektiren teknokratik vizyonunun güven duymadığı tek unsur anayasa değildir. Siyasetçiler de işlevselci kurama göre güvenilmez kimselerdir zira insanların ihtiyaçlarını karşılamak ile yeniden seçilebilmek arasında bir seçim yapacak olsalar muhakkak yeniden seçilebilmeyi toplumun zararına olsa bile daha önemli görüp seçerler. Her ne kadar bir önceki paragrafta Mitrany’nin işlevselciliğine Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu iyi bir örnek olarak verdiysek de Mitrany Avrupa Toplulukları’nın ilerlemekte oldukları süreci beğenmeyecektir. Çünkü ona göre Avrupa Toplulukları’nın yaptığı şey ulus devlete ait olan işlevlerin, ulus-üstü bir yapı için yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir (Troitino ve Chochia, 2012: s. 4).
Mitrany insanı rasyonel bir varlık olarak tanımlar. Ona göre bu rasyonel varlık, zaten karşılıklı bağımlılıkların yükseldiği bir ortamda teknik işbirliğini artırdığı takdirde milli devletler ve milliyetçilik gibi olgular nedeniyle çıkan savaşlara son verebilecektir. Ayrıca yine bu rasyonel varlık ona göre karşılıklı bağımlılık nedeniyle oluşturacağı işbirliğini tetikleyen uluslararası kurumlara siyaseti bulaştırmamayı sağlayabilirse, “ramifikasyon” yani “dallanma” denen olay gerçekleşecek ve siyasetten arınmış teknik birliktelikler farklı alanlara da sirayet ederek en sonunda siyasi endişeleri bir kenara bırakmış bir toplum yaratacaktır (Köroğlu, 2021: s. 40).
Özetle işlevselciliğin temel vurgusu olan “şekil işlevi takip eder” savı doğrulanmış olacak, ihtiyaç duyulan kurumlar oluşturulan işlevler sayesinde yaratılacaktır. Zira işlevleri belirlenmemiş kurumların sorunlara çözüm olarak sunulmasının içi boştur. Dolayısıyla zaten teknik işlevlerden yola çıkılarak başlatılan bir entegrasyon modeli eğer ihtiyaçlar o noktaya evrilirse zaten siyasal işlevleri de içine gerektiği ölçüde katacak biçimde genişleyecek ya da Mitrany’nin meşhur deyimiyle dallanacaktır. Nihayetinde Mitrany’nin öngörüsüne göre “güçler ayrılığının değil, işlevler birliğinin” hakim olduğu bir yirminci yüzyıl” yaşanılacaktır. Fakat gerçekte AKÇT, Avrupa Savunma Topluluğu, Avrupa Sağlık Topluluğu ve Avrupa Ulaştırma Topluluğu gibi başarısız örnekler Mitrany’nin öngörüsünü haksız çıkarmıştır (Özdemir, 2019: s. 65-67).
İşlevselcilik teorisi hakkında yapılan eleştiriler Yeni-İşlevselcilik kuramının doğmasını sağlamıştır. Bu eleştirilere kısaca değinmek gerekirse, öncelikle işlevselcilikte insan rasyonalitesine duyulan sarsılmaz güven hayatın gerçekleriyle yeterince uyuşmamaktadır. Mitrany’nin fazlasıyla idealist olan tutumu, kuramın gerçekçiliğine zarar vermiştir. İkinci olarak teori siyaset kavramını bütünleşmenin tamamen dışına atmak istemiş, bu bakımdan ekonomik olarak derinleşen entegrasyonların eğer siyasetle yeterince desteklenmezse başarısız olabilecekleri ihtimali tamamen göz ardı edilmiştir.
Zira siyasi kurumların tamamen dışarda kaldığı bir bütünleşme, derinleşmek için ihtiyaç duyacağı koordinasyondan mahrum kalacaktır (Sancaktar, 2013: s. 131). İşlevselciliğin fazlaca vurguladığı teknokratik yönetimin halkı tamamen saf dışı bırakması bir başka eleştiri konusudur. Tamamen “bir işi tamamlamak için o işte uzman olan teknik kişilere” bağlanan bu sistem, halkın modern demokrasilerde kendi sorunlarını çözmesi için oy vererek seçtiği siyasetçileri, kurulan hükümetler tarafından atanan diplomatları sistem dışında tutmakta, dolayısıyla halk egemenliğinden ziyade bir “elitler diktatörlüğüne” daha yakın konumlandırılmaktadır (Troitino ve Chochia, 2012: s. 4).
Yeni İşevselcilik
Avrupa Birliği’nin pek çok yönünü açıklamak konusunda işlevselciliğe nazaran çok daha başarılı bir teori olan yeni işlevselcilik, işlevselciliğin bilimsel temel ve tahmin becerisindeki zayıflığa bir tepki olarak doğmuştur (Troitino ve Chochia, 2012: s. 4-5). Ortaya çıktığı tarihler bakımından da, 1950-1960 dönemindeki Avrupa entegrasyonunun yoğunlukta olduğu zaman dilimine denk gelen teori, söz konusu entegrasyonun kendisini ve evrimini isabetli bir biçimde açıklamayı hedeflemiştir. Zira teorinin fikir babalarından biri olan Ernst Haas “Avrupa Bütünleşmesi: 1950-1957 Yılları Arasında Siyasi, Sosyal ve Ekonomik Güçler” isimli eserinde bütünleşmenin ulusüstü bir yapıya evrilişini ele almaktadır. Yine Haas’ın öğrencilerinden biri olan Leon Lindberg de kendi çalışmalarında AET’nin bütünleşme perspektifini incelemektedir (Kahraman, 2012: s. 4-5).
Kuramın diğer öncüleri Joseph Nye, Philippe Schimitter ve Leon Lindberg gibi düşünürler de tıpkı Haas gibi işlevselliğin temel mantığını kabul etmiş, ancak söz konusu eski kuramın açıklamakta zorlandığı sorunları eleştirerek ve bu sorunların çözümü için yeni kavramlar geliştirerek yeni işlevselciliği geliştirmişlerdir. Öncelikle işlevsellik evrensel bir bütünleşmeyi savunurken, yeni işlevselcilik için bölgesel entegrasyon geçerlidir. İkinci olarak yeni işlevselciler, işlevselciliğin değinmediği “çıkar” kavramına da vurgu yaparlar. İşlevselcilikte adeta günah keçisi gibi görülen ve daima sistemin dışarısına itilen siyasi elitler, yeni işlevselcilik teorisine göre eğer çıkarlarını karşılıklı olarak benzeştirebilirse bütünleşme kolaylaşacaktır. Bu bakımdan her ne kadar entegrasyon sürecini başlatan temel bileşen devletler olsa da, halk ve iş kitleleri, siyasi elitler ve baskı gruplarının ortak çıkarlar düzleminde buluşması entegrasyonu ilerletici bir etki yaratacaktır.
Yeni işlevselciliğe göre, siyasi elitlerle bağlantı kurulmadıkça teknokrat kesimin fikirleri önemsenmeyecektir. Haas siyasetin teknik işlevlerle birlikte sistemin içinde yer alması konusunda nükleer silahların zararlarının dünya kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen yeterli siyasi uzlaşı olmadığı için yine de nükleer silahlanmanın önüne geçilememesi konusunu örnek olarak vermektedir (Özdemir, 2019: s. 62-70). İşlevselcilikte karşımıza ramification (dallanma) olarak çıkan kavramın bir benzerine yeni işlevselcilikte de rastlamak mümkündür. Söz konusu kavram “spill-over effect” yani yayılma etkisi biçiminde isimlendirilir. Yayılma etkisine göre teknik ve ekonomik unsurların yanı sıra low politics denen daha düşük öneme sahip politika alanlarında gerçekleştirilen entegrasyon, zaman içerisinde farklı bütünleşme alanlarına da sirayet edecek, taşacak ve yayılacaktır. Böylece bütünleşmenin düzeyi artacaktır (Aytuğ, 2008: s. 152).
Philippe Schmitter’den aktaran Özdemir’e (2019: s. 73) göre işlevselcilik entegrasyon süreci konusunda, spill-over etkisinin yanı sıra birtakım farklı ihtimal öngörüsüne daha sahiptir. Örnek vermek gerekirse, bütünleşme sürecinde yaşanan bir krize etkin biçimde yanıt verilirse entegrasyonda kenetlenme (encapsulate), entegrasyondan sorumlu kurumların otoritesi artarken ilgilendikleri içerik azalırsa kısıntı (retrench), otorite konusunda bir değişim olmadan içerik artarsa saçılma (spill around) etkileri meydana gelebilir. Haas’ın işlevselcilik teorisinde vurguladığı iki diğer önemli kavram “güç” ve “refah” unsurlarıdır. Söz konusu unsurların ayrılamaz bir bütün ve özellikle gücün ulaşılması gereken bir bütün olduğunu belirtmiştir. Leon Lindberg’e göre esas vurgulanması gereken nokta kolektif karar alma süreçleridir. Zira ona göre bütünleşme karşılıklı bir etkileşim yoluyla derinlemesine analiz edilmesi, tartışılması ve ifade edilmesi gereken bir süreçtir (Kozan, 2009: s. 15-18).
Teoriye getirilen eleştirilere baktığımızda, ilk olarak kuramın fazla elitist algılandığını ve sanki söz konusu elitler her koşulda rasyonel kararlar verebilirmişçesine varsayımlarda bulunduğu belirtilmektedir (Sancaktar, 2013: s. 136). Kavramın yetersiz kaldığı bir diğer husus genişleme konusundaki pozisyonudur. İşlevselcilik gibi yeni işlevselciliğin de genişleme hususunda yeterince değerlendirmesi bulunmamaktadır fakat neo-fonksiyonalistler yeni ülkelerin birliğe katılımı biçiminde bir genişlemeye olumlu yaklaşmamaktadır. Bunun yerine işlevsel kurumların ifa ettikleri görevlerde bir genişleme daha doğru olacaktır. Zaten SSCB’nin yıkılmasına kadar işlevselcilerin Avrupa bütünleşmesini soğuk savaşa bir tepki olarak yorumladığı düşünüldüğünde, kuramın genişlemeyi anlatma bakımından yetersizliği daha iyi bir biçimde anlaşılabilmektedir (Aytuğ, 2008: s. 152).
KAYNAKÇA
Not: Bu kaynakçada geçen eserler, yazarın "Bütünleşme Teorileri 101" serisi boyunca ele aldığı tüm teorileri inceleyip yazdığı bütünleşik yazının kaynakçasıdır. Dolayısıyla bu bölümde incelenen kaynaklar, bu kaynakçanın yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır.
Açıkmeşe, Sinem Akgül (2004). “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa Bütünleşmesi”. Uluslararası İlişkiler Konseyi İktisadi İşletmesi, 2004(1), 1-32.
Aygün, Muhammed Fatih (2014). Avrupa Birliği Entegrasyon Teorileri Işığında Türkiye-Suriye-Ürdün-Lübnan Arasındaki Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi’nin Değerlendirilmesi. Yüksek lisans tezi, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Aytuğ, Hüseyin Kutay (2008). “Bütünleşme Kuramlarının Avrupa Birliği Genişlemesine Bakışı”. Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F., 15(1), 149-161.
Büyükçiçek, Mehmet. (2019). Teoriden Pratiğe: Avrupa Birliği. Ankara: İksad Yayınevi.
Çakır, Veli Ozan (2007). Avrupa Bütünleşme Kuramları Işığında Ulus Devlet, Avrupa Birliği İlişkileri. Yüksek lisans tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Jordan, Andrew (2001). “The European Union: An Evolving System of Multi-Level Governance ... or Government?”. Policy & Politics, 29(2), 193-208.
Kahraman, Sevilay. (2012). “Avrupa Bütünleşmesi Kuramları 1950-1970 Yılları.” Şu kitapta: Haz./EdBelgin Akçay, İlke Göçmen. Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Politikalar ve Kurumlar. Ankara: Seçkin Yayınevi, 1-29.
Kahraman, Sevilay. (2016). “Avrupa Bütünleşmesi Kuramları: 1980 Sonrası.” Şu kitapta: Haz./Ed Belgin Akçay, İlke Göçmen. Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Politikalar ve Kurumlar. Ankara: Seçkin Yayınevi, 131-162.
Karataş, Adnan (2022). “Çok Düzeyli Yönetişim.” Şu kitapta: Haz./Ed Yakup Özkaya, Veysel Erat, Kıvanç Demirci, Aytaç Duran. Kamu Yönetimi Ansiklopedisi - Yerel Yönetimler, Kent Ve Çevre Politikaları. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 140-142.
Kozan, Mert (2009). Entegrasyon Teorileri Işığında Avrupa Birliği Bütünleşmesi ve Geleceği. Yüksek lisans tezi, T.C Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Köroğlu, Emrah (2021). “Entegrasyon Teorileri Işığında Avrupa Genişleme Dalgaları ve Türkiye ile İlişkiler”. Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(1), 37-58.
Kühnhardt, Ludger (2008). European Union – The Second Founding. Baden-Baden: Nomos Verlagsgesellschaft.
Mammadov, Rashid (2019). An Applicatıon Of Theories Of European Integration To The South Caucasus Region: In Search Of Universal Patterns In Regional Integration. Yüksek lisans tezi, T.C Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
McCormick, John. (2002). Understanding the European Union. New York: Palgrave.
Mercan, S. Sezgin (2011). “Siyasal Bütünleşme Kuramları Işığında AB Genişlemesi”. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 10(1), 67-83.
Öraz, Seçil (2011). “Andrew Moravcsik Ve Liberal Hükümetlerarası Sistem İle Avrupa Bütünleşmesi”. Turkish Studies, 6(1), 1611-1624.
Özdemir, Haluk. (2019). Avrupa Mantığı. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
Rosamond, Ben. (2000). Theories of European Integration. New York: St. Martin’s Press.
Sancaktar, Caner. (2013). “Bütünleşme Ve Bütünleşme Teorileri”.” Şu kitapta: Haz./Ed Hasret Çomak, Caner Sancaktar,. Uluslararası İlişkilerde Teorik Tartışmalar. İstanbul: Beta Yayıncılık, pp. 113-157).
Schimmelfennig, F., Berthold Rittberger (2020). “The EU As A System of Differentiated Integration: A Challenge For Theories of European Integration?” Şu kitapta: Haz./Ed Jeremy Richardson and Sonia Mazey. European Union Power And Policy Making. Oxon: Routledge, 33-62.
Soyaltin-Colella, Diğdem. (2015). “Avrupa’ da Birlik ve Bütünleşme Hareketlerinin Tarihi ve Kuramsal Arka Planı”. Şu kitapta: Haz./EdCengiz Dinç. Avrupa ve Avrupa Birliği: Teori, Güncel İç Gelişmeler ve Dış İlişkiler. Ankara: Savaş Kitap, pp. 11-34).
Troitino, R., David; Archil Chochia vd (2012). “Theories of European Integration”. The Caucasus and the World, 2012(12): 126−133.
Diğer Yazılar
08.01.25
Trump'tan "Donroe Doktrini" İlanı: "Grönland Bizim Toprağımız!"
Donald Trump, bugün Florida'daki malikanesi Mar-a-Lago'da yaptığı bir açıklamada Grönland'ın ABD topraklarına dahil edilmesi gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Trump, bu talebinin özellikle "ulusal güvenlik ve bağımsızlık" amaçlarına hizmet edeceğini belirtti ve Grönland'ı ABD için "kritik bir bölge" olarak tanımladı.
29.12.24
ABD’nin Küresel Hegemonluğu Terk Ettiği Bir Dünyada Yeni Liberal Uluslararası Dünya Düzenini Neler Bekliyor?
2016 yılı ABD tarihi açısından önemli bir kırılma noktasıydı. Zira Donald Trump gibi nevi şahsına münhasır bir lider başkanlık koltuğuna oturmuştu. Mevcut konjonktürün aksine Trump artık Avrupa’nın abisi rolünü ABD’ye daha fazla oynatmak istemiyordu. Ekonomik olarak külfetli olduğu için ABD kendisini doğrudan ilgilendirmedikçe hiçbir soruna müdahil olmamalı ve kendi çıkarını öncelemeliydi.
22.11.24
Milliyetçilik, Millet ve Toplum Üzerine
Milliyetçilik kavramı, her ne kadar bugün kullandığımız modern anlamıyla tarih sahnesine Fransız İhtilali zamanı çıkmış olarak kabul edilse de aslında tarih boyunca hep olagelmiş bir mefhumdur. Bu kavramın ilk örneklerini insanlığın ilk kabilelerinde ve klanlarında görmek mümkündür.