Boş Sandalye Krizi ve AB Ortak Tarım Politikası
29.05.24
Yazan:
Tugay Karayel
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ne ifade ediyor? AB siyasi tarihinde önemli bir yere sahip olan "boş sandalye krizi" nedir gibi soruların cevabı bu yazımızda.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yerle bir olan Avrupa için, kurulan Kömür ve Çelik Topluluğu, Atom Enerjisi Topluluğu ve Ekonomik Topluluğun ardından, gerek çiftçilerin hayat standartlarını, gerekse üretilen ürünlerin kalite, fiyat ve verimliliğini iyileştirebilmek için ortak bir tarım politikası oluşturmak şart olmuştu. Esasen Ortak Tarım Politikası özellikle Fransa’nın geliştirilmesini istediği bir husustu. Söz konusu politikanın gelişimi için Fransa 6’lar Avrupası’nı Roma Anlaşması’nda ikna etmeyi başardı.
Elbette ki Fransa’nın bu ısrarının altında yatan oldukça önemli bir sebep vardı. O da kendisinin yaptığı tarım üretiminin tüketimi geçmesi fakat fazla ürünleri dünya pazarında yeterince aktif bir şekilde pazarlayamamasıydı. Bu bakımdan Fransa Avrupa Topluluğu’ndan Topluluk bütçesi ile sübvanse edilecek bir yüksek fiyat garantisi talep edecekti. Böylelikle Fransa Topluluk içerisinde tarımsal ürün ticareti anlamında kendince hak ettiği payı elde edecekti. Ancak dünya ticaretinde geri kalmaması için bundan daha fazlasına ihtiyacı vardı. Bu da Topluluk içerisine gelecek tarım ürünlerine gümrük vergileri uygulayarak, Fransız ürünlerinin daha tercih edilebilir olmasını sağlamaktı. Elbette ki bu kadar koruycu birönlem böylesine liberal bir oluşum olan Avrupa Topluluğu için daha sonra eleştiri konusu olacaktı.
Elbette ki bu husus özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ni rahatsız edecekti.
Zira Amerika Birleşik Devletleri için başta Avrupa Topluluğu ülkeleri önemli bir pazardı elbette bu pazarı Fransa’nın tarım ürünleri ticaretinde güçlenmesi için terk etmek olacak iş değildi. Fransa bugün İspanya ile birlikte Avrupa Birliği’nin tarım konusunda lokomotif ülkelerinden birisi fakat söz konusu dönemde İspanya’nın da henüz Topluluk üyesi olmadığı düşünüldüğünde Fransa’nın Topluluğun tarım üretimi konusunda Topluluk içerisindeki dominantlığını tahmin etmek çok da zor değildir. İşte bu dominantlığın bir yansıması olarak Fransa Ortak Tarım Politikası’nda da kendi sözünün geçmesini önemsiyordu. De Gaulle gibi ülkesinin çıkarlarına bu kadar düşkün bir lider için de bir başka ihtimal zaten söz konusu olamazdı. İşte bu yüzden Fransa Ortak Tarım Politikası’nı tamamen AB Komisyonu’nun yönetimine bırakmayı bir türlü kabul etmeyecekti.
Fransa’nın Ortak Tarım Politikası’nda Komisyon’un yetkileri ile rekabet eden tutumu gerek Fransız, gerekse diğer üye ülke hükümetlerinin Brüksel’de faaliyet gösterecek Tarım Komiteleri kurmasına yol açtı.
Ancak bu girişim o kadar başarısız olacaktı ki, söz konusu komiteler belli bir zaman sonra lobicilik faaliyetlerinin pençesindeki tarım bakanlıklarına rapor vermek dışında bir görev tanımı bulamayacaklardı. Fakat bu Fransa için yenilgiyi reddetmek anlamına gelmiyordu. De Gaulle yönetimi Ortak Tarım Politikası gibi Topluluk bütçesini doğrudan ilgilendiren bir hususta Komisyon’nun ulus-üstü politika tercihlerinin insafına kalamazdı.
İşte Fransa ve AB Komisyonu arasındaki bu mücadele bir yandan uluslararasıcılık-ulus üstücülük diğer taraftan ekonomik olarak müdahalecilik-serbest ticaretçilik eksenlerinde gerçekleştirilecekti. Fransa özellikle kendisinin tarım konusundaki dominantlığına güvenerek OTP’nin müdahaleci bir biçimde yönetilerek gerekli sübvansiyon ve gümrük vergilerini hayata geçirmesini savunuyordu. Komisyon ise tam tersine serbest ticareti savunsa da, Topluluk içi tarım ürünlerinin dünya ticaretinde rekabet edebilmesi için bazı ekonomik müdahale araçlarına da yeşil ışık yakmaktaydı. Ancak Komisyon her ne olursa olsun çiftçilerin baskısına dayanma konusunda Konsey’den daha iyi bir iş çıkartıyordu. Dolayısıyla üretilen tarım ürünleri için Komisyon’un belirleyeceği muhtemel fiyatlar Konsey tarafından belirlenecek muhtemel fiyatlardan daha düşük olacaktı. İşte bu yüzden daha yüksek taban fiyat beklentisi içerisinde olan Fransa’nın işine Konsey’in belirleyeceği bir Ortak Tarım Politikası daha çok gelecekti. Bu bakımdan Fransa Konsey’in daha geniş yetkilere sahip olduğu bir OTP için her şeyi yapmaya hazırdı. Öyle ki bu süreçte önce 1961’de Konsey OTP hakkında bir karara varamazsa Gümrük Birliği’nin ikinci fazına geçişi veto edeceğini bildirdi, daha sonrasında ise Alman-Fransız ilişkilerinin kuvvetlendirilmesini OTP’de Fransız-Alman işbirliği ile eş değer görmeye başladı. Nihayetinde 1962 tarihinde özellikle Almanya-Fransa arasındaki uyumun da sayesinde Ortak Tarım Politikası’nın hayata geçirilebilmesi mümkün oldu.
1965 yılında ise Avrupa Birliği tarihinde olumsuz olarak oldukça önemli bir yer tutan boş sandalye krizine giden süreç başlayacaktı. Normalde 1970 tarihinde Topluluk içerisinde tamamlanması planlanan gümrük birliğine geçiş sürecinin ardından Ortak Tarım Politikası’nın da finanse edilişi artık geçici kaynaklardan değil Avrupa Topluluğu’nun gümrük vergileri neticesinde elde ettiği gelirle sağlanacaktı. Dönemin Komisyon Başkanı Hallstein ise 1970 tarihini beklemek istemiyordu. Bunun yerine 1965 yılında geçici finansmandan kalıcı OTP finansmanına geçişi sağlamak niyetindeydi. Ancak De Gaulle’ün, AT Parlamento ve Komisyonu’nun yetkisini genişletmesi muhtemel bu gelişmeye olumlu yaklaşmayacağı da tahmin ediliyordu. Ancak her ne kadar kendisi tarafından küçük görülse de Hallstein’ın De Gaulle’ün pragmatizmine oldukça cömert bir güveni vardı. Zira Hallstein’a göre her ne kadar politik olarak Komisyon’un yetki artışından rahatsız olsa da ekonomik olarak Fransa’yı rahatlatacağı için De Gaulle OTP finansmanının gümrük vergilerinden elde edilmesinin 1965’e çekilmesine göz yumacaktı.
Diğer üye ülkeler Hallstein’ın görüşüne karşı çıkınca, Hallstein henüz 28 Haziran’daki Konsey toplantısı gerçekleşmeden fikrinden geri dönecekti. Söz konusu ülkeler yeni bir geçici mali finansman konusunda anlaşmak için gerekirse son karar tarihi olan 30 Haziran’ın bir şekilde yasal olarak esnetilmesini dahi masaya yatırmaktaydılar. Ancak De Gaulle’ün aklında bambaşka bir plan vardı. Öncelikle OTP’nin finansmanı konusundaki düzenlemelerin son tarihi olan 30 Haziran’a kadar sürecin sonlanamayacağını iddia eden ve bu noktada diğer üye ülkeleri eleştiren De Gaulle, Konsey’deki temsilcilerini toplantılardan geri çekti. Eylül ayında gerçekleştirdiği bir basın toplantısında Fransız lider “nitelikli oy çokluğu” sistemini topa tutarak krizin devamına işaret etti. Ancak Fransa’da 1965 yılında gerçekleştirilen seçimleri yalnızca ufak bir farkla kazanan De Gaulle, korumaya çalıştığı OTP’yi yıkma ihtimali nedeniyle suçlandığının farkına vararak yavaş yavaş tutumunu değiştirmeye başlayacaktı.
Lüksemburg Uzlaşısı denen anlaşma, söz konusu boş sandalye krizini sonlandıran olay olarak literatüre ve tarihe geçti. 1966 yılının Ocak ayında yapılan iki olağanüstü Konsey toplantısı bu uzlaşıya giden yolu açacaktı. İlk toplantı’da Konsey’den “Fransa’nın çıkarları tehlikede olduğunda nitelikli oy çokluğunun değil oy birliğinin kullanılması” hakkında bir garanti talep eden Fransız Dış İşleri Bakanı Murville isteğine ikinci toplantı sonunda ulaşacaktı. Buna göre altı Topluluk üyesi kritik konularda oy çokluğuna başvurulacağını resmen kabul ettiler. Böylece üye ülkelerin yasa tekliflerini veto etme hakkı resmen tescil edildi. Nihayetinde Fransa krizi sonlandırdı.
Diğer Yazılar
08.01.25
Trump'tan "Donroe Doktrini" İlanı: "Grönland Bizim Toprağımız!"
Donald Trump, bugün Florida'daki malikanesi Mar-a-Lago'da yaptığı bir açıklamada Grönland'ın ABD topraklarına dahil edilmesi gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Trump, bu talebinin özellikle "ulusal güvenlik ve bağımsızlık" amaçlarına hizmet edeceğini belirtti ve Grönland'ı ABD için "kritik bir bölge" olarak tanımladı.
29.12.24
ABD’nin Küresel Hegemonluğu Terk Ettiği Bir Dünyada Yeni Liberal Uluslararası Dünya Düzenini Neler Bekliyor?
2016 yılı ABD tarihi açısından önemli bir kırılma noktasıydı. Zira Donald Trump gibi nevi şahsına münhasır bir lider başkanlık koltuğuna oturmuştu. Mevcut konjonktürün aksine Trump artık Avrupa’nın abisi rolünü ABD’ye daha fazla oynatmak istemiyordu. Ekonomik olarak külfetli olduğu için ABD kendisini doğrudan ilgilendirmedikçe hiçbir soruna müdahil olmamalı ve kendi çıkarını öncelemeliydi.
22.11.24
Milliyetçilik, Millet ve Toplum Üzerine
Milliyetçilik kavramı, her ne kadar bugün kullandığımız modern anlamıyla tarih sahnesine Fransız İhtilali zamanı çıkmış olarak kabul edilse de aslında tarih boyunca hep olagelmiş bir mefhumdur. Bu kavramın ilk örneklerini insanlığın ilk kabilelerinde ve klanlarında görmek mümkündür.